2.Uluslararası Klasik Araç Festivali ve İstanbul Deniz Müzesi
2.Uluslararası Klasik Araç Festivali'nden başlayalım. Öncelikle festival Tüyap'taydı ve 3 gün sürdü. Biz 1 günlük bilet aldığımız için sadece Pazar günü gittik. Tüyap bilmeyenler için söyleyeyim, Beylikdüzü'nde. Eğer Kadıköy'den gidecekseniz, metrobüs ile 34AS'ye binebilir, Zincirlikuyu'da inip 34Bz'ye aktarım yapabilirsiniz. Tüyap zaten son durakta kalıyor. Yaklaşık 1 saat sürüyor yolculuk.
Tüyap'a ilk gidişimdi ve karşılama beni şaşırttı. Normalde bu tarz yerler girdiğinizde insanlar suratsız ve vurdumduymaz oluyorlar. Ama Tüyap'taki danışmada çalışan arkadaşlar gayet güler yüzlü, işlerini düzgün yapan insanlardı. Çıkarken de bir beyefendi bize beğendiniz mi arabaları diye sordu? Bu durum benim çok hoşuma gitti. İlgilenmesi, sevecenlikle gülümsemesi çok güzel bir şey. Biz de evet güzeldi diye karşılık verdik. Sonra '' Benim arabayı da gördünüz mü? Güzel miydi''diye sordu. Batu da ''Hangisi sizindi? diye sordu. Beyefendi arabayı tarif etti. Arkadaşım da '' Aaa o sizin miydi? Güzeldi.'' şeklinde diyalogla geçti karşılama ve uğurlama :)
Derken festivale girdik ve bir renk cümbüşü ile karşılaştık. Toplamda yanlış hatırlamıyorsam 9 salon vardı. 9'u da klasik araç ile doluydu ve ben diğer salonların varlığını daha sonradan anladım:) İlk girdiğimde ''Yani, şimdi sadece 1 salon mu?'' tarzında bir şüpheye düştüm ve üzüldüm. Ancak diğer salonları görünce rahatlama geldi. Tam olarak hangi aracın nerede olduğunu hatırlayamasam da benzer araçların birbirine yakın yerler konulmuştu. İlk salonda en çok dikkatimi çeken şeyler Karavanlar oldu. Hippi tarzında üzerinde Peace yazılı karavan tabi favorim oldu. Özgürlüğüme düşkün bir insan olarak hemen hayaller kurmaya başladım :) Diğer dikkatimi çeken şey ise Tofaşlar oldu :D Günümüzde Tofaşlar ayrı bir kişiliğe ait olduğu için insana hem bir gülme hem de bir tıh tıh tarzı sinirlenmeler geliyor. Yollarda her gün birçok Tofaş gördüğümüz ve içindeki insanların yolları adeta kimse yokmuşçasına kullandıklarını gördüğümüz için Tofaş'ın eski değerini unutuyoruz. Tofaş 1968 yılında Türkiye (Bursa)'da imalat edildi. İlk ihracını da Mısır'a yaptı. Vehbi Koç tarafından kuruldu ve aslında oldukça tehlikeli bir araç. Ama festivalde güzel görünüyorlardı.
Diğer dikkatimi çeken şey Traktörler oldu. Oldukça ilginçti ve ben festivalde olmasını beklemiyordum. Traktör 1889 yılında Chicago'da bir şirket tarafından geliştirildi. İtalyanca kelime anlamı ''çekmek'' olan traktör, tarladaki ekme, biçme gücüne sahip olması, insanlara yardım edebilmesi amacıyla yapılmıştır. Ki bazı romanlarda ve filmlerde de görür ve okursunuz, tarlada eskiden yalnızca insanlar çalışırdı, şimdi bütün işi bu makineler yapıyor diye. Buna örnek Yaşar Kemal'in birçok kitabını söyleyebiliriz.
Tabiki Tosbağa'lar olmazsa olmazlar. Annemin en büyük hayali bir tosbağam olsa der hep. Umarım hayalini gerçekleştirebilirim onun. Vosvos ilk olarak, 1931 yılında Ferdinand Porche tarafından yapılmış ve tasarımları Hitler'in isteğine göre çizilmiştir. Vosvos hakkında söylenecek çok şey var bunu ileride ayrı bir yazı şeklinde anlatacağım.
Diğer salonlara geçtiğimde benim çok üzüldüğüm bir şey gördüm. Zamanında Devrim Arabaları'nı izlemiştim. Hatırlarsınız Anadol arabamız var ve benzin dolu olmadığı için üretime geçememesine filmi izlerken çok üzülmüştüm. Eee neden diğer arabayı denemediniz, onda benzin var diyerek söylendiğimi hatırlıyorum. Anadol, Vehbi Koç tarafından 1928 yılında hayata geçirildi. O zamanlar üretim için gerekli malzemeler pahalı olduğu için, fiberglaz denilen bir maddeden yola çıkılarak İngiltere'ye gidildi ve burada Reliant firmasıyla anlaşma yapıldı. Anadol'un üretimi de bu sayede gerçekleşmiş oldu. 18 Ocak 1966'da ilk Anadol arabası Alpler'i geçip 63 saatte İstanbul'a geldi.
Anadol A1 Türkiye'nin ilk ralli otomobile olma ünvanı da kazanmıştır. 1984'te de üretimi sonlandırılmıştır.
Devasa boyuttaki arabalar da uzun boyumu kısa gösterecek kadar ihtişamlıydı. Yani hangi insan bunu sürebilir. İçine oturmak bile zamanını alırken, aklıma bu tarz şeyler görünce, insanların neler yapabileceğine tekrar tekrar şaşırıp kalıyorum.
Festival'de hoşumuza gitmeyen bir şeyler oldu. Konuşmacı bir beyefendi vardı. Evet mesleği gereği konuşmak zorunda fakat anlattığı şey bulunduğunuz ortamdan soğumanıza neden olacaksa biraz düşündürtüyor insanı. Ortam çok güzel, renkli arabalar ve üstüne bir de klasik yani arabalar. Ama anlatılan konu trafik kazaları ve ona neden olan etmenler. Evet aslında çok da yanlış bir yer değil anlatılmak için fakat insanlar mutlular, eğleniyorlar, hayal kuruyorlar. Tam kendilerini havalı bir Porsche'nin içinde sevdiği kadınla ve ya erkekle bir okyanusu keşfetmeye gittiklerini ya da yıldızların altında kamyonetlerden birinin arka kasasında manzaraya doyduklarını hayal ediyor ve tam o sırada bir beyefendi size kazalardan bahsediyor. Siz mutlu olur musunuz? Biz olamadık. Tabi emeğine sağlık ama keşke başka şeyler anlatsaydı.
Moral bozukluğuna sebebiyet veren bir diğer şey de, arabaların önündeki engeller oldu. Evet diyeceksiniz biz insanlar biraz mahvediyoruz bulunduğumuz ortamı doğru. Fakat fotoğraf çekmek isterken bayağı bir helak oluyor insan. Şimdi şu da gelir akla. Sizin fotoğraf çekilmeniz mi önemli yoksa arabaların güvenliği mi? Bence her ikisi de önemli. Sonuçta reklamsa fotoğraf ile reklam yapılabilir. Ya da insanlar buraya görsel şovları görmek için geldiler. Bizce fotoğraf için güvenlik görevlileri barikatlar için yardımcı olabilirlerdi ve ya çalışanlar. Bir hanımefendi o konuda bize yardım etti. Hakkını almayalım. Bunları eleştiri olarak düşünmeyin sadece can sıkıcı şeyler. Ki büyük şeyler de değil. Biz dün çok eğlendik. İlk defa böyle bir festivale geldik ve memnun kaldık. Bu arada tek günlük bilet fiyatı 15 tl ve bizce gayet makul bir fiyat. Festival organizasyonunu düzenleyenlere teşekkür ediyoruz. Belki görmeyecekler ama olsun.
Bunları dışında müzikler ortama uygundu. Wc, yemek yerleri, hatta festival dışı stand alanları da mevcuttu. Reklam ve pazarlamanın gücü işte :) Arabalar hakkında çok bilgi sahibi değilim, yazıyı Batu'ya yazdırsam size çok söyleyecekleri var tabi. Ona göre biraz daha fazla çeşit olabilirmiş ,dün öyle diyordu. :) Evet ben de bilmesem de ona katılıyorum :)
Bir artı yön daha bazı arabaların ön kısmı açıktı, motoru görebilmek için. Bu da meraklılarına güzel bir jest :)
Gelelim İstanbul Deniz Müzesi'ne. İstanbul'da gördüğüm en güzel müze oldu şimdiye kadar. Neden? Çünkü öncelikle çok büyük ve çok düzenliydi. Aslında her katını gezemedim. Kapanış saati geçtiği için 1 saatte gezebildim. İlk katında sandallar, kayıklar, kürekler ve bir aslan heykeli vardı. Aslan heykelinin anlamını oraya gittiğinizde daha iyi anlarsınız. Ama heykel altın tozlarından yapılmış diyorum ve gerisini size bırakıyorum. Çift kürekli kayıkları gördüğümdeki ilk düşünce şu oldu : '' Neden bu kadar lüks?'' Şöyle söyleyeyim, kayıkların için köşk köşesi vardı. Orada dinlenip, eğleniyorlar ve bence kayıkta olması gereken bir şey miydi, bilemedim. Bu durum tamamen zevk ve rahatlık için yapılmış.
Müzede bölümler oldukça düzenliydi, girişte sizi devasa kayıklar karşılarken gittikçe küçülüyor ama ufkunuz genişliyor adeta. En alt katta dalgıçlarla ilgili kısımlar vardı. Ben dalmayı çok istiyorum ve dalmak ile ilgili her şey hoşuma gidiyor.
Aslında daha fazla yorum yapabilmek isterdim ama hızlı gezdim ve tekrar gezebilirsem daha fazla yorum yapabilirim diye düşünüyorum.
Müze 30 Haziran ve 1 Temmuz tarihlerinde ücretsiz. Kaçırmayın derim :)
Yorumlar
Yorum Gönder