Neden İnsanlara (Ya da Kendimize) Kendimizi Göstermek İçin Bu Kadar Çabalıyoruz? Do Not Disturb Filmine Dair Düşüncelerim

 Cem Yılmaz bu sene gayet güzel bir kadro ile çıkardığı Netflix filmi Do Not Disturb'ü izledim. Cem Yılmaz'ın son 3 filmi gemide geçiyor ve ben bunun nedenini bilmiyorum. Büyük ihtimalle bir sebebi vardır. Bu filmde de gemi yok ama gemiye özlem çokça var.

Şimdiden söyleyeyim biraz spoiler var.

Ayzek, Metin ya da adı yanlış yazılan Çetin 50 yaşında, bekar ve kendisini pek de geliştirememiş bir karakterdir. Kendisini sosyal medyada dinlediği, huzur bul, kendini bul tarzında videolarla geliştireceğini ve her şeyin iyi olacağını düşünür. Derken annesinin tanıdığı bir yer olan otele çalışmaya gider. Burada deneme olarak çalışmaya başlayan Ayzek, otel çalışanı Suhal ile de ailesinin akrabası olması nedeniyle küçük bir münasebet yaşar. Suhal'i ilk gördüğünde ona layık olmadığını sonra ayağındaki topallamayı görünce fikrini değiştirdiğini görüyorsunuz. Burada şunu söyleyebilirim, ne kadar güzel bir kız dedikten sonra onda bir kusur görmesi Ayzek'in kendisinde gördüğü kusurlara denk olabileceğini düşünerek rahatlamasıdır. Bu tamamen benim düşüncem tabi. Ayzek, bu durumun verdiği cesaretle de Suhal'i kırmayı da ihmal etmez. 



Otelin daimi misafirlerinden olan Bahtiyar, edebiyat öğretmenidir ve artık hayattan tat almaz. Ayzek'den onu öldürmesini ister ama bir türlü olmaz. Bahtiyar, Ayzek'e göre hayatın gerçeklerini görebilen, gördüğü için de bu kadar mutsuz ve yaşamak istemeyen birisidir. Ayzek'in peri hikayelerini dinlemek istemez.



Suhal, hayalleri olan, umudu yeni, başarılı bir kadın. Aynı zamanda da duygusal bir karakter. Ayzek'i kendisine denk görmez ama onu kırmak da istemez çünkü özünde onun iyi bir insan olduğunu düşünür. Filmdeki gerçek ışık Suhal'dir.



Davut karakteri de, belli bir örnek olarak görünmese de aslında ülkemizde de çokça rastladığımız bir karakteri temsil ediyor. Çok şey bildiği düşünüp, aslında bir şey bilmeyen. Bilmediğini kabul etmeyen cahil insanlar. Aşkı, sevgiyi silahın ucunda olduğunu düşünen yaratıklar. Aklında sadece sevdiği insanı öldürürse mutlu olabileceğini düşünüp, ahkam kesen mafyalar gibi. Sonunda da en çok güvendiği kişi tarafından bıçaklanmak da tüm cahilliklerini yüzüne vurur gibi. 

Saniye karakteri hayatı tiye almış, boşvermişliği şişelerin başında ve dibinde bulduğunu düşünen bir karakter. Hayatın tüm kederini kendi goygoyluğu ile geriye atmış. 



Peri karakteri de şu an hayatımızın en büyük alanında sürekli olarak karşımıza çıkan bir karakter. Hayat toz pembe değil fakat sosyal medyada toz pembeymiş gibi gösteren fenomenler var ya, Peri işte bu karakterlerin aynısı. Ayzek gibi hayata bir şekilde tutunmaya çalışan, kendinden bir şeyler bulmaya çalışan kişileri düşünceleri ile boyamaya çalışırlar. Hayat böyle değil maalesef ve burada aslında Ayzek'in kendi düşünceleri ile çeliştiğini görebilirsiniz. Filmin sonlarına doğru.



Cengiz karakteri de otel sahibi, zaten paramı kazanıyorum, geri kalan hiç bir şey umurumda değil havasında takılan müdür ve iş yeri sahiplerini anlatıyor. İş yerindeki insanların mutluluğunu önemsemezler sadece kazandıkları para önemlidir.


Hacer karakteri de az bir yer de görünse de, ülkedeki masum insanları temsil eden bir karakter. Özellikle de kadınları.



Son sahne için de şunu söyleyebilirim. Ayzek, başarı olarak düşündüğü şeyi, filmin sonunda otelin lobisindeki koltuğa oturarak göstermiş oluyor. Kendince bir şeyleri kendine ispatlamış oluyor. 

Filmin geneline baktığımda ben filmi sevdim. Cem Yılmaz'ın son 3 filmi , diğer filmlerinden daha düşündürücü ve hımm neydi şimdi bu dedirten tarzda. Zaten filmin komik olacağını düşünmemiştim fakat böyle hayatın her alanından birilerini bulabileceğimi de düşünmemiştim. Ayzek için de acaba şizofren mı diye de düşünmedim değil. Ama bu kadar analiz edemedim bu sadece bir düşünce. Şöyle bir şey de eklemek istiyorum. Filmin isminden de anlaşılacağı üzere Rahatsız Etmeyiniz, Ayzek'in aslında çevresinden ne kadar etkilendiğini, kendini başkalarına ispatlamak için ne kadar çabaladığını ve aslında bir o kadar da rahatsız edilmek istemediğini görüyoruz. 

Film için Wes Anderson'ın Büyük Budapeşte Oteli filmine benzetenler olmuş. Bana göre alakası bile yok. Büyük Budapeşte Oteli'nde de sorunları insanlar var evet ama sadece otel adı altında geçiyor diye aynı diyemeyiz ki. Wes Anderson'ın renkleri de kamera açısı bile çok farklı. 

Kısacası filmi izleyin, bir şey kaybetmezsiniz ki aksine bazı şeyleri görme şansınız olur. 



Yorumlar

Popüler Yayınlar